Sık
Sorulan
Sorular

Sağlıklı dokular yapılan anestezi sonrası kolay uyuşurken, enfekte dokular biyokimyasal yapıları değiştiği için daha zor uyuşmaktadır. Ancak bu sorunu çözmek için güçlü lokal anestezik maddeler, gerekirse daha yüksek miktarda ve yine gerekirse farklı teknikler kullanılarak hastanın konforlu bir tedavi seansı geçirmesini sağlamak mümkündür.

Tüm tedavilerde olduğu gibi kanal tedavisinde de hedef hastanın uzun yıllar dişini sağlıkla kullanabilmesidir. Ancak ağız dinamik bir yapıdır. Kanal tedavisi görmüş bir diş çokça madde kaybına uğramıştır. Bu sebeple en çok karşılaşılan komplikasyon kanal tedavili dişlerde gelişen çatlağa bağlı kök kırıklarının oluşması ve dişin bu sebeple kaybedilmesidir. Bunu önlemek için dişi koruyacak doğru protetik restorasyonlar yapılmalıdır.

Daha önceden yapılmış bir kanal tedavisini yenilemek hassasiyet gerektiren ve uğraştırıcı bir tedavidir. Özel yöntemlerle eski kanal dolgusunu sökerek kök uçlarına ilerlemek mümkündür. Bu şekilde enfeksiyon iyileşir ve hastaya dişini kazandırmış oluruz. Nadir hallerde kök uçlarına ilerlemeye bir engel varsa (kırık alet, tıkalı kanal, kökte meydana gelmiş bir delinme) kanal tedavisini yenilemek mümkün olmaz. Vakanın durumuna göre takip ya da çekim kararı verilir.

Üçüncü büyük azı dişleri olan 20 yaş dişleri, çenelerde normal bir pozisyonda sürebilmiş, temizlenebilen ve fonksiyon gören dişlerse herhangi bir şekilde çekilmeleri gerekli değildir. Ancak yarı gömük durumda kalan 20 yaş dişlerinin temizlenmesi imkansız hale gelir, bakterilerin kolaylıkla üreyebildiği bölgelere dönüşür. Bunun sonucunda komşu dişlerde çürük, ağız kokusu, dişeti rahatsızlıkları ve pozisyonundan dolayı ön bölge dişlerinde çapraşıklığa sebep olabilir. Bu tabloyu yaratan 20 yaş dişlerinin çekimi doğru bir tedavi seçeneği olacaktır.

Sosyal yaşamı önemli ölçüde etkileyen ağız kokusunun temel nedeni yetersiz ağız hijyeni ve buna bağlı olarak gelişen çürük ve dişeti rahatsızlığıdır. Protez kullanan hastalarda protez bakımının aksatılması veya bir takım sebeplerle tükürük akışının azalması da etkili olur.

Ağız ve dişlerde bir sorun saptanamazsa kulak burun boğaz ve sindirim sistemi enfeksiyonları da gözden geçirilmelidir. Ağız kokusunu dişhekimliği yönünden önlemek için en doğru çözüm dişhekiminin gösterdiği ve önerdiği şekilde düzenli bakım alışkanlığının sürdürülmesidir.

6. - 8. aylarda sürmeye başlayan süt dişleri ebeveynler tarafında ıslak gazlı bez kullanılarak sabah akşam temizlenebilir. 3 yaşlarında itibaren ise çocuk fırçası kullanılarak günde iki kez diş fırçalamaya başlanabilir.

Diş beyazlatma; dişlerdeki renklenmiş pigmentlerin çeşitli kimyasal ajanlar yardımıyla renklerinin açılması işlemidir. Bu sebeple dişte herhangi bir aşınma veya madde kaybına sebep olmaz. Ancak sağlıklı sonuçlar alabilmek için öncesinde varsa çürükler tedavi edilmeli ve diş taşları uzaklaştırılarak dişeti tedavisi tamamlanmalıdır.

Burada en önemli noktalardan biri de, beyazlatma işleminin hekim kontrolünde ve hekimin önereceği kimyasalların kullanımıyla yapılmasıdır. Aksi halde market ürünlerinin bilinçsiz olarak kullanımıyla hastanın diş ve dişeti sağlığı zarar görebilir.

Günümüzde pek çok insanda görülen bu rahatsızlık dişlere ve çene eklemine büyük zararlar vermektedir. Bu çok yönlü rahatsızlığın dişhekimliği yönünden tedavisi ‘Gece Plağı’ hazırlanması ile mümkündür. Uykuda takılan bu şeffaf plak hastanın sıkma ve gıcırdatma alışkanlığının ortadan kaldırılmasına yardımcı olur. Bazı durumlarda hastaya kas gevşetici ilaçlar da önerilir.

‘Botulinium Toksin’ uygulaması da plak tedavisi ile birlikte uygulandığında daha etkili sonuçlar elde etmek mümkündür.

Tedavi takibi veya kontrol gerektiren haller dışında, herhangi bir şikayet olmasa da 6 ayda bir dişhekimi kontrolüne gidilmesi gerekir. Bu sayede dişhekimi sorunları başlangıç aşamasında tespit edebilir ve yapılan tedavilerin takibini gerçekleştirebilir.

En sık yapılan hatalardan biri diş fırçalama veya diş ipi kullanımı sonrası dişeti kanaması yaşayan hastanın bakım alışkanlıklarını azaltması veya bırakmasıdır. Oysaki dişeti kanamaları diş yüzeyinin iyi temizlenmediğinin bir göstergesidir.

Dişeti kanamaları, düzenli fırçalama ve ip kullanımıyla azalmayan hastaların dişhekimi kontrolünden geçmesinde fayda vardır. Çünkü çürük veya diş taşı oluşumu ağız bakımına engel olur ve tedavi edilmeleri gerekir. Ya da hastanın ağız bakımı tekniğinde bir hata olabilir, dişhekimi ile görüşerek hatalı uygulamayı düzeltmesi mümkün olur.

Dişlere, dişetlerine ve çene kemiğine zarar veren esas unsur diş taşının kendisidir. Uzaklaştırılmayan dental plağın sertleşmesiyle oluşan bir yapıdır ve bakteri birikimini kolaylaştırarak, ağız ve diş bakımını güçleştirir. Bu sebeple dişhekimi tarafından özel aletlerle ve dişlere zarar vermeyen tekniklerle uzaklaştırılmalıdır. Diş taşı temizliği sonrası açığa çıkan kök yüzeylerinde geçici süreyle hassasiyet gelişebilir. Önemli olan bu sebeple hastanın bakımını aksatmamasıdır. Hastanın düzenli bakım alışkanlığı ile temiz tutulan diş yüzeylerinde yeniden diş taşı oluşumu önlenmiş olur.

Ağız bakımındaki temel amaç; diş yüzeyinde yer alan dental plağı mekanik olarak uzaklaştırabilmektir. Gargara veya ağız sularının dental plağı uzaklaştırabilen bir etkisi yoktur. Dişeti tedavilerinde veya cerrahi operasyonlar sonrası kısa süreli olarak dişhekimi önerisi ile kullanılabilir. Buradaki etkisi rahat fırçalayamayan hastanın bakımını desteklemesi ve dental plağın hastalık yapıcı etkisini azaltmasıdır. Ancak uzun sure düzenli kullanımı sonucu tat bozukluğu ve dişlerde renklenme gibi yan etkiler görülebilir.

Hamilelik planlayan kadınların öncesinde dişhekimi kontrolünden geçmesi ve diş tedavilerini hamilelik öncesinde tamamlaması en idealidir.

Yoğun hormonal değişimler sonucu hamilelikte dişeti rahatsızlıkları gelişebilmekte ve ağız ortamının asiditesi arttığı için çürük oluşumu kolaylaşmaktadır. Bu sebeple anne adayının sağlıklı diş ve dişetlerine sahip olması, diş ağrısı ve ilaç kullanımından kendisini uzak tutacaktır. Hamilelik döneminde tedavi edilmesi gereken hastalar için ise 3. ve 6. aylar arası en güvenli dönemdir.

Dişhekimliğinde tüm cerrahi işlemlerde olduğu gibi implant uygulamaları da lokal anestezi altında yapılır. Hastalar uygulamalar esnasında herhangi bir ağrı duymaz. Operasyon sonrasında hekim tavsiyesiyele” uyarak alınan önlemlerle oluşabilecek şişlik ve ağrıyı minimuma indirmek mümkündür.

İmplantlar, dokularla biyouyumluluğa sahip olan titianyum alaşımından üretilmektedir. Aynı zamanda sadece dişhekimliğinde değil tıpta da vücudun farklı bölgelerinde uygulama alanı olan bir materyaldir. Bu sebeple implant kayıpları vücudun materyali reddetmesinden değil, protez planlamasına bağlı olarak veya hastanın ağız bakımını ihmal etmesi sonucu gelişebilir.